Bu Pandemi ne zaman biter?

Bugün Yeni tip Coronavirüs (SARS-CoV-2) salgınıyla ilgili gelen en sık sorulan sorulardan birini ele alacağız: Bu Pandemi ne zaman biter?

Hepimiz SARS-CoV-2 virüsünün Çin’de başlayarak bütün dünyaya yayılan bir pandemi nedeni olmasına geçmiş haftalarda tanık olduk. Bu virüsün ilk hastalarının Türkiye içerisinde de görülmesiyle birlikte, ulus olarak alışılmadık bir düzene geçmemiz gerekti.

Okullar ve üniversiteler kapatıldı, futbol maçları ve kongreler iptal edildi, konserler ve düğünler gibi bir sürü sosyal faaliyete son verildi. Ardından önce 65 yaş üstü vatandaşların evde kalması istendi ve sonrasında 20 yaş altı bireylerin de dışarıya çıkmaları yasaklandı. Geçtiğimiz hafta sonu ise herkes için iki günlük sokağa çıkma yasağı devreye girdi. Birçok sağlık çalışanı, kendi sağlıklarını da riske atarak nöbet ardına nöbet sıralarken, pek çok çalışan da iş yerlerine gidemeyip evde çalışma düzenine geçtiler. Tüm halkın genel olarak olağan dışı bir durumla karşılaştığı bu dönemde, günler ve haftalar geçtikçe belki de bizi en çok meraklandıran soru bu durumun daha ne kadar süreceğidir…

Değerli okurlarımız, Türkiye olarak aldığımız önlemleri daha iyi anlayabilmemiz için epidemilerin yönetimi hakkında bazı temel bilgiler edinmemiz şarttır. Epidemi kontrolü birçok faktöre bağlıdır. Özellikle karşımızda yeni bir virüs var ise bu faktörler değişkendir. Şu ana kadar yürütülen araştırmalardan yola çıkarak, yeni tip Coronavirüs’e karşı toplumsal bağışıklık kazanmamız için nüfusumuzun %60-70 oranı (bazı kaynaklar %50 oran vermektedir) enfeksiyonu geçirmiş ve immunite (bağışıklık) kazanmış olması gerekmektedir. Çünkü bu durumda temel vaka üreme sayısı (R0) dediğimiz faktör 1’in altına indirilmiş olur.

Peki nedir bu temel vaka üreme sayısı?

Bu sayı duyarlı bir toplumda ortaya çıkan ilk vakadan, enfeksiyon kapan ikincil vakaların ortalama sayısıdır. Yani aslında bulaşıcı bir hastalığın ne kadar bulaşıcı olduğunu gösteren matematiksel bir terimdir. SARS-CoV-2 için önlem alınmadığı takdirde kabul edilen temel vaka üreme sayısı 2-3 arasıdır (örneğin kızamık hastalığının temel vaka üreme sayısı R0=15 dir). Yani SARS-CoV-2 için önlem alınmadığı takdirde, enfekte olan bir kişi ortalamada 2 ya da 3 kişiye virüsü bulaştırmaktadır. Ve bu ikincil şahıslar da zincirlemeyi aynı şekilde devam ettirdikleri için ufacık bir virüs kocaman ulusal bir epidemi ve küresel bir pandemi yaratabilmektedir. Durmadan devam eden zincirleme enfeksiyonların önüne geçilemez ve epidemi kontrolü sağlanamaz ise bir süre sonra vaka sayılarında çok ani artışlar görülür.

Türkiye’de bu hastalığa yakalanan onaylanmış vakaların arasında %4 kadar bir oranı yoğun bakım desteği almaktadır. Bu, dünya geneline bakılacak olursa gayet ortalama bir orandır. Ancak asıl önemli ve dolayısıyla kapasitemizi belirleyen faktör, epideminin devam etmesi sırasında sağlayabileceğimiz yoğun bakım desteği meselesidir.

Türkiye’nin kamusal ve özel sektörü el ele verdiği zaman sunabileceği yoğun bakım yatak sayısı 25 bin 466’dır. Bu, diğer Avrupa ülkelerinin çok üstünde bir sayıdır ve üstelik hasta bakımını gerçekleştirebilecek sağlık personelimiz de mevcuttur. Ancak bu zamana kadar epidemiyi kontrol etme amaçlı hiçbir tedbir alınmamış olması halinde bu yüksek kapasite belki de aşılmış ve ulus olarak çok daha vahim durumlar yaşanıyor olabilirdi. Dolayısıyla bu çerçeveden değerlendirildiğinde şimdiye kadar alınan önlemlerin hepsi doğru ve gereklidir!

Epidemi yönetimindeki evreler

Peki ama aldığımız önlemlerle beraber gelen güncel hayatımızdaki kısıtlamalarla daha ne kadar yaşayacağız? Bu soruya açıklık getirmek için epidemilerin yönetimi hakkında geliştirilmiş çizelgeyi incelemek gerekir. Epidemi yönetiminde (burada yönetmek, öngörmek anlamında anlaşılmasın, çünkü her epidemi ayrıcalıklıdır ve ne kadar hesaplanırsa hesaplansın, değişken faktörlere bağlı olduğu için hiçbir zaman kesin olarak tahmin edilemez) geçirilen iki önemli evre vardır.

İlk evre “containment” olarak adlandırılır ve “sınırlama” olarak tercüme edilebilir. Bu aşamada ilk vakalar dedekte edilir, gerekli izolasyonlar sağlanır ve ilk hastalarla temasta bulunmuş ikincil kişiler de önlem olarak bu izolasyona dahil edilir. Böylece temel vaka üreme sayısı yükselmeden düşük tutulur ve epidemi sona erer ya da endemi olarak kontrollü bir şekilde devamlılığını sürdürür. Bu containment aşaması belli bir vaka sayısından sonra özellikle test kapasitelerini zorlayabilir ve işte o noktadan sonra epidemi yönetiminin ikinci aşamasına geçilir. 

İkinci evre “mitigation” olarak adlandırılır ve “azaltma” olarak tercüme edilebilir. Bu aşamadan sonra öncelik, epideminin vereceği zararı azaltmaya yönelik önlemler almaktır. Artık kimin enfekte olup olmadığını bilmediğimiz bu evrede, herkesin kişisel önlem alması söz konusudur. Örneğin okullar kapatılır, sokağa çıkma yasağı konur, hijyen kuralları daha sıkı tutulur. Epidemi yönetiminin bu evresi çok hassastır, çünkü önlemler konusunda yapılan en ufak ihmaller hasta sayılarında tavan yapan artışlara sebep olabilmektedir. Dolayısıyla bu süreçte belirlenen tedbirlere harfiyen uyulması çok önemlidir.

Epideminin bu aşamasında; yukarıda açıkladığımız gibi, kapasitemizi belirleyen en önemli unsur olarak yoğun bakım yatak sayısından yola çıkılırsa, gereksiz ölümlere sebep olmamak için bu sınırın altında kalınabilecek bir rota çizilmelidir. Fakat ne demiştik, epideminin doğal yollarla sona ermesi toplumumuzun %60-70’in bağışıklık kazanmış olması demektir. 83.154.997 nüfusu olan Türkiye’miz için bu, en az 49.892.998 vatandaşımız enfeksiyonu geçirip bağışıklık kazanması gerektiği anlamına gelmektedir. Bugüne kadar (12 Nisan 2020) doğrulanmış vaka sayımız ise 56.956’dir!

Epideminin henüz başında olduğumuzu unutmamalıyız

Hemen karamsarlığa bürünmeden, bir de bilinmeyen vaka sayısı üzerine yürütülen tahminlere göz atalım. Yeni tip Coronavirüs için bilinmeyen vaka sayısı uzmanlar tarafından 10 misli olarak tahmin edilmektedir. Yani bilinen ve bilinmeyen vakalar hesaplandığında, şu anda ulusumuzda tahminen 569.560 SARS-CoV-2 virüsüyle enfekte olmuş ve hatta bir kısmı iyileşmiş hasta sayısına ulaşılmaktadır. Bu ne yazık ki nüfusumuzun %1’inin bile altında bir sayıdır. Dolayısıyla araştırmalarımızın bu kısmında şunu anlamamız çok önemlidir: Epideminin henüz başındayız! Ve epidemi yönetiminde ikinci faz olarak tanımladığımız “mitigation” kısmında hareket etmeye devam edersek, sağlık sektörümüzdeki kapasitelerimizi aşmamaya özen göstererek ilerlersek, bu içinde bulunduğumuz yeni hayat düzenini uzun bir süre daha sürdürmemiz gerekecektir.

Gerçekleri söylemek gerekirse, bu yoğun kısıtlamalı süreç iki ya da üç sene bile sürebilecektir! Bunun hiç kimse için kolay bir süreç olmayacağı elbette ortadadır ve insanlar üzerindeki psikolojik etkileri bir yana, ekonomik açıdan sürdürülebilirliği de tartışılmalıdır. 

Makalenin bu bölümünü okuduğunuzda ümitsizliğe kapılmanın sırasının geldiğini düşünmüş olabilirsiniz belki, ancak yine de umut var! Çünkü her şeyi başa çevirmek mümkün! Epideminin ikinci fazına geçildiği takdirde, bizi epideminin en başına yani birinci faza getirebilecek bir acil kapı vardır. “Lockdown” dediğimiz güncel hayatı en minimuma indirip, sosyal mesafe kurallarını harfiyen uygulayıp, iş yerlerini kapatıp, evimize kapandığımız zaman işte tam da bu kapıyı inşaa etmeye başlarız.

Kısmi bir normaliteye dönmek için sıkı tedbirler gerekiyor

Alabildiğimiz en sıkı önlemlerle beraber temel vaka üreme sayısını 1 ya da 1’in altına düşürebildiğimiz anda tekrar birinci aşamaya giriş sağlayabilir ve bu sefer öncekinden daha hazırlıklı ve donanımlı olabiliriz. Tekrar döndüğümüz bu ilk evrede test sayılarını çok yüksek tutup, daha az sayıda ortaya çıkan vakaları izole ederek epidemiyi daha kontrollü bir şekilde yönetme şansını tekrar kazanmış olabiliriz.

Zaman zaman tekrar edecek sıkı tedbir dönemlerini göze alarak, eski güncel yaşantımıza bazı kuralları uyarlayarak geri dönüp, sağlık sektörümüzün kapasitelerini hiç zorlamadan (ve rutin hasta bakımını da aksatmadan) SARS-CoV-2 epidemisini ciddi kayıplarımız olmadan atlatabiliriz. Ama işin en önemlisi, zaman kazanmış oluruz! Ki bu da virüs hakkında daha fazla bilgi edinmek, terapi imkanlarını ve koruyucu faktörleri araştırmak için şu anda ihtiyacımız olan en önemli şeydir. Salgını tahmin edilen sürelerden çok daha evvel sonlandırabilecek aşıların ve terapi imkanlarının test edilmesi için bu zamana ihtiyaç vardır, aksi takdirde alelacele üretilen ilaçların ve aşıların toplum üzerindeki etkileri zarar verici bile olabilir. 

Türkiye olarak epidemi kontrolünün ilk aşamasına dönüp, orada hareket etmeyi sağlayabilirsek edindiğimiz yeni bilgilerle birlikte daha donanımlı çalışmamız mümkün olacaktır. Bilinçlenen halkımız kişisel önlemlere uzun(!) vadeli uyarak, duyarlılığından taviz vermeden kısmen yine eski düzenine dönebilecektir ancak bu elbette hemen yarın olmayacaktır. Şimdiye kadar almış olduğumuz önlemlerin ne derece etkili olduğunu gördüğümüz istatistiklerin incelenmesi sonucunda, SARS-CoV-2 virüsünün temel üreme sayısında kalıcı düşüş görüldüğü takdirde hepimizin kısmi bir normaliteye dönmesi için kademeli bir süreç başlayacağından emin olabiliriz. 

Biyofrekans Sistemleri Eğitim ve Araştırma Şirketi adına

Dr. Lâle Yasemin Lehmann

İlginizi çekebilir: Coronavirüs çocuğum için riskli mi?
Blog yazılarımızdan anında haberdar olmak için email bültenine aşağıdaki forma email adresinizi girerek ücretsiz abone olabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir